ıllılı.ıl.lı...TSCTR.FORUM.ST ..ıl.lı.ıllılı

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ıllılı.ıl.lı...TSCTR.FORUM.ST ..ıl.lı.ıllılı

TURKISH SHARE CENTER 2009


    Ulubatli Hasan

    eftelya
    eftelya
    BAGIMLI ÜYEBAGIMLI ÜYE


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 148
    <hr>uyarı seviyesi :
    Ulubatli Hasan Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Ulubatli Hasan Right_bar_bleue

    Kayıt tarihi : 09/08/08

    Kişi sayfası
    Başarı Puanı:
    Ulubatli Hasan Img_left50/1000Ulubatli Hasan Empty_bar_bleue  (50/1000)
    Seviye:
    Ulubatli Hasan Img_left80/1000Ulubatli Hasan Empty_bar_bleue  (80/1000)
    Güçlülük:
    Ulubatli Hasan Img_left100/1000Ulubatli Hasan Empty_bar_bleue  (100/1000)

    Ulubatli Hasan Empty Ulubatli Hasan

    Mesaj tarafından eftelya Cuma Ağus. 22, 2008 5:22 pm

    Ulubatlı Hasan, İstanbul surları üzerinde ilk Türk sancağını dikerken
    şehit düşen yiğit askerdir. 1428 yılında Bursa'nın Ulubat köyünde
    doğdu. Fatih Sultan Mehmet'in kumandasında Ordu-yı Hümayun'a asker
    olarak İstanbul kuşatmasına katıldı. 1453 yılındaki büyük taarruz
    sırasında İstanbul surları üzerine ilk Türk sancağını dikerken şehit
    düştü. Fethin bayraklaşmış bir kahramanı olarak adı beş yüz yıldan beri
    gönüllerde yaşar. Ulubat'ta adına dikilmiş bir anıt vardır.

    İstanbul tam 53 günden beri muhasara altındaydı. 23 yaşındaki genç
    padişah ve dâhi kumandan II. Mehmet Han, bu süre içinde gösterdiği akıl
    almaz askerlik mucizeleriyle Bizanslıları şaşkına çevirmişti. Koca
    Bizans İmparatorluğu çatırdıyordu. Son günlerini yaşıyordu. Artık
    belliydi bu.

    28 Mayısı 29 Mayısa bağlayan gecenin sabahına doğru, mehter
    “gülbanklar” vurmaya koyulmuş ve Bizans surlarının karşısındaki
    ordugâhta hummalı bir faaliyet başlamıştı. Ulu Hâkan, hücum emrini
    vermişti. O akşamki tarihî nutku bütün askerin kulaklarında çınlıyordu:

    – Ey benim paşalarım, ağalarım, beylerim! Bu şehr-i Konstantiniye
    cenginde silâh arkadaşlarım, yiğitlerim! Sizleri buraya,
    kararlaştırdığım umumî taarruzda şimdiye kadar gösterdiğinizden daha
    büyük fedakârlık ve cesaret istemek için topladım. Cihanda ün salmış
    bir şehri zaptedeceksiniz. Şehr-i Konstantiniye'de mahalle mahalle, bu
    şehri zapteden kahramanlar olarak adınız şan ve şerefle anılacaktır...

    Asker, Peygamberimizin, şüheda için en büyük cennet makamını
    müjdelediği zafere ve bu zaferin uğrunda şehitlik şerbeti içmeye
    susamıştı.

    Beyaz atının üzerindeki genç kumandan, kılıcını çekmiş, davudî sesiyle âdeta gürlüyordu:

    – Evlâtlarım, yiğitlerim, şahbazlarım, yürüyün... Zafer sizindir ...

    Asker, saflar halinde atılıyordu. 53 günden beri o mucize topların döve
    döve hamurlaştırdığı surların üzerine doğru yüklenen bir insan seli
    vardı. “Allah Allah” sesleri bir uğultu halinde semâyı kaplıyordu. On
    binlerce meşalenin sarı aydınlığı üstüne, henüz güneş doğmamıştı.
    Serdengeçtiler, surların, kalelerin üzerine yalın kılıç atılıyorlardı.
    Kalelerden, surlardan taş yağıyordu. Ok yağıyordu. Kızgın yağ ve alev
    alev yanan katran yağıyordu.

    Sultan Mehmet Han, kahraman ordusuyla ve olanca ağırlığıyla
    yükleniyordu Bizans surlarının üzerine... Serdengeçtileri fedaîler,
    fedaîleri de başıbozuk askerler takip etmişti...

    Tanyeri ağarırken sıra üçüncü safa gelmişti. Üçüncü hücum kolunu, ordunun en seçkin askerleri teşkil etmekteydi.

    Bursa'nın Ulubat köyünden Hasan da vardı bu safın arasında. Ordunun
    bayraktarıydı. Bir elinde kılıcı, bir elinde sancağı şahlanmıştı... Ve
    kulaklarında Sultan Mehmet Han'ın bir akşam evvel irad ettiği büyük
    nutkun sözleri tane tane uğulduyordu:

    – Surlar vakıa bir harabe haline gelmiştir amma, surlar üzerine
    atılacak yiğitler büyük bir tehlike ile karşılaşacaklardır. Maharetimiz
    ve cesaretimiz her şeyin üstündedir. Zafer rüzgârı bizden yana
    esecektir. Konstantiniye bizim olacaktır...

    Bursa'nın Ulubat köyünden bayraktar Hasan da yaklaşmıştı surların
    üzerine. İri parmaklarıyla gönderini sımsıkı kavradığı şanlı bayrağı,
    elindeki o kutsal emaneti mutlaka surların üzerine dikmeyi aklına
    koymuştu Hasan. Hilâlli sancağın surların üzerinde dalgalandığı anda
    düşman için her şeyin bitmiş olacağına inanıyordu.

    Bir fırsatını buldu Ulubatlı Hasan. Elindeki kılıcını savurarak sur
    harabeleri üzerine doğru atıldı. Birkaç yiğit de kendisini takip
    etmişlerdi. Hasan en önde idi. Bir yandan kılıcını sallıyor, bir yandan
    da hilâlli sancağı gözlerini diktiği burca doğru ulaştırmaya
    çalışıyordu.

    Bu cehennem ateşinin ortasında, koç yiğitler yiğidi Hasan, Eğrikapı
    tarafındaki burcun üzerine çıkmayı başardı. Sancağı dikti o burcun
    üzerine. Fakat aynı anda mancınıkla atılan büyük bir taşın ağırlığı
    altında dizleri üstüne düşüverdi. Doğrulmaya çalıştı. Fakat aynı anda
    üstüne belki otuz, belki kırk ok birden yağdı. Oracıkta yere
    yığılıverdi.

    Peçevî'nin ünlü tarihinde “Adem ejderhası” olarak vasıflandırdığı dev
    cüsseli yiğit Ulubatlı Hasan'ın diktiği sancak, o anda Bizans'ın tüm
    ümidini yitirivermişti. Türkün bayrağı ve yeniçerinin serpuşu artık
    surların üzerinde idi. Elli üç günlük direnişi kökünden tüketen an
    gelmişti. Öte yandan sancağın Bizans surları üzerinde dalgalandığını
    gören Türk askeri coşmuş ve bir ok gibi atılmıştı ileri.

    Nihayet Hazret-i Peygamberimizin müjdelediği tarihî ve kutsal an gelip
    çatmıştı. 23 yaşındaki Sultan Mehmet Han secdeye gelerek Ulu Tanrıya
    şükretti. O andan itibaren genç hükümdar ve kumandan “Fâtih” unvanını
    da almış oluyordu...

      Similar topics

      -

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 4:07 pm