Çanakkale, birçok kahramanın
anıtlaştığı yerdir. Sayısız asker, sayısız komutan telaffuz ederiz.
Şüphesiz adını sıkça andığımız Seyit Onbaşı da bu isimlerin en
başındadır. O, cehennemin kaynadığı anda topu sırtlayarak müttefik
donanmasının “Ocean” adlı gemisini boğazın serin sularına gömer. Böylelikle vazifesini en iyi şekilde tamamlar.
Mekanı Cennet Olsun
[size=9]Koca Seyit Kimdir ?
[/size]Çanakkale
önlerinde tarihte ender görülen bir muharebe cereyan etmekteydi. Bir
yanda dünyanın en gelişmiş askeri vasıtalarına sahip ve sayıca çok
kalabalık Batı ülkeleri, diğer tarafta vatanlarını müdafaa için cepheye
koşup; düşmanın topuna, tüfeğine iman dolu göğsünü siper eden
Mehmedcik...
Anadolunun cihangir ruhlu
yiğitleri, şanlı fakat talihsiz devletlerinin elde kalan kısmını
müdafaa için cansiperane vuruşmakta. Düşman zırhlılarının yağdırdığı
güllelere, yaylım ateşe karşılık vermekte, düşmana adım attırmamaktadır.
Her hususu gözönünde bulundurduklarını
zanneden ve hesaplarına göre en geç üç günde Çanakkale'yi aşacaklarını
hesap eden düşmanlar yanıldıklarını acı bir şekilde görecek ve zelil
bir halde kaçacaklardır Çanakkale önlerinden. Onlar kaçarken, geride
Mehmetçiklerin kanları, canlan pahasına kazanıp evlatlarına ithaf
ettikleri şanlı bir hatıra kalacaktır.
Çanakkale
harbinde tarihlere şanla geçen kahramanlık tabloları çizilmiştir. İşte
böyle tablolan çizenlerden birisi de Koca Seyyit'tir.
1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin
Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, çocukluğundan itibaren gürbüz
yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır
ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyyid" diye tanınmıştır.
1909'da vatani vazifesine yapmak üzere askere
giden Koca Seyit üç senelik asker iken 1912'de Balkan harbi patlak
vermiş, Seyit de birliğiyle birlikte savaşa
katılmıştır. 1913'te Balkan savaşının sona ermiş olmasına rağmen Seyit
terhis edilmemiştir.
1914'te Birinci dünya savaşı patlak verince Seyit de Çanakkale'de topçu eri olarak vazife almıştı.
Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında,
Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Şeyit'le
birlikte kırk kişi vazifeliydi.
17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün
birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi. Ertesi gün, düşmanın
büyük bir hücuma geçeceği haber alınmıştı.
Seyit Onbaşının bataryasında da hazırlıklar tamamlanmış ve düşmanın taarruzu beklenmeye başlanmıştı.
18 Mart 1918'de ilk önce Fransız daha sonra
İngiliz zırhlıları Çanakkale boğazında görülmüşlerdi. Kıyılan yoğun top
ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca
duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi.
Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve
dumanlar göklere yükselmekteydi, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu.
İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden
Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının
bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutmuştu.
Ateş çemberi genişleye genişleye Koca
Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler
peşpeşe düşmeye başlamıştı. Durumun kritik oluşunu gören batarya
komutanı "sığınağa!" emrini vermişti. Fakat batarya erleri sığınağa
ulaşmadan müthiş bir gürültü kopmuş, sanki yer yerinden oynamıştı. Koca
Seyit de o gürültüden sonrasını hatırlamıyordu. Düşman gemilerinden
atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu.
Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş,
yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara
almadan kurtulmuşlardı.
Sağlık erlerinin müdahelesiyle kendine gelen
Seyit gözlerini açınca etrafta şehit olan arkadaşlarının cesetlerim
görmüş ve arkadaşlarından durumu öğrenmişti. Bataryada ikisinden başka
kimse kalmamıştı.
Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş
ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir
haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı.
Koca Seyit, bir denizde hâlâ ateş püsküren
düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük
bir hırsla her biri 215 okka (276 kilo) ağırlığındaki mermilere
yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmıştı, Koca Seyit ne yapmak
istiyordu. Seyit, şaşkın şaşkın kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da "Ya Allah" diyerek
koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtlamıştı. 276 kiloluk
yüküyle 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit mermiyi topun
ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. İmanın hem nur hem de kuvvet olduğunu
göstermişti Koca Seyyit. Bu hakikati bütün dünyaya ilan edecekti. Şimdi
bütün dikkatini vermiş önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine
çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tesbit edip nişanının doğru
olduğuna kanaat getirdikten sonra "Ya Allah, bismillah!" diyerek
topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman
gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya
başlamıştı. Koca gemi isabet almıştı. Gemi personelinin sesleri kıyıdan
duyuluyordu. Vurmuştu Koca Seyit, koca kefere gemisini. Ve mağrur
düşmanın koca gemisi batacaktı.
Düşmanlar Mecidiye bataryasının safdışı
edildiğini zannetmekteydiler. Kilitbahir cephesindeki komutanlar da
aynı kanaate varmışlardı. Fakat Mecidiye bataryasından ateşlenen bir
top düşman gemisini batırmıştı işte.
Batarya komutanı Hilmi Bey derhal Mecidiye
bataryasına koşmuş ve topu Seyitle arkadaşının ateşlediğini öğrenmişti.
Hemen oracıkta onbaşı rütbesini takmıştı Seyit'e. Komutanlar
takdirlerini bildirmekteydi. Seyit ise Anadolu insanının tevazuu ile
kızarmakta ve "fazla birşey yapmadığını, sadece arkadaşlarının
intikamını aldığını" söylemekteydi. "Nasıl yaptın?" sualine ise şu cevabı veriyordu. "Cenb-ı Hakkın yardımıyla."
Koca Seyit'in Ocean'ı batınşı bir anda her
tarafa yayılmıştı. Mehmedcik taze moralle düşmanı şiddetli top ateşine
tutmuştu. Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan
edilmişti. Düşman Çanakkale'yi geçememişti. Geçemiyecekti de...
Çanakkale
kahramanlarından Koca Seyit 1918'de terhis edilmişti. Köyüne dönen
Seyit geçimini temin için çalışmaya başlamıştı. Fakat hain gözler
cennet vatanın üzerinde olunca rahatlık yoktu.
Düşmanların hücumları bitmiyordu. Daha düne
kadar Osmanlı devletine bağlı olan "uşak tabiatlı" Yunanlılar 15 Mayıs
1919'da İzmir'i, 28 Mayıs 1919'da da Ayvalık ve Edremit'i işgal
etmişti. Vatan istila altındaydı, Çanakkale'nin şanlı gazisi Seyit
onbaşı durabilir miydi? Durmadı ve işgal haberini alır almaz cepheye
koştu.
Karış karış vatanını müdafaa eden yediden
yetmişe Anadolu insanıyla omuz omuza verip vuruşuyordu. Koca Seyit,
Ordunun 26 Ağustos 1922'de başlattığı büyük taarruza da iştirak etmiş
ve 28 Ağustos'ta cereyan eden muharebede iki yerinden yaralanmıştı.
Büyük zaferin kazanıldığını hastanede yatarken öğrenmişti Koca Seyyit.
Dünyalar kendisinin olmuştu. Artık asırlardır olduğu gibi şanlı bayrağı
semalarda hür olarak dalgalanacak, Ezan-ı Muhammedi vatan semalarından
eksik olmayacaktı.
Savaşın kazanılmasından sonra mütevazı
hayatını devam ettirmişti. Koca Seyyid, fakirdi, çoluk çocuğunun
geçimini sağlamak için binbir meşakkatle dağdan odun getiriyor, odun
kömürü yapıp satıyordu.
Koca gazinin madalyası bile yoktu. O da "müracaat et sana madalya versinler, maaş bağlasınlar" diyenlere, "Biz madalya için,
maaş için dövüşmedik. 'Ya şehid olacağız ya gazi' dedik. Ücretini
Cenab-ı Allah'tan bekledik ve Rabbim bize gazilik rütbesini nasib etti"
demiştir.
1939 yılının Aralık ayında vefat eden Koca
Seyit geride maddî hiç bir servet bırakmamıştı. Madde bakımından belki
dünyanın en fakir insanıydı, fakat, şanlı tarihe malolan şanlı
hatıralar bırakmıştı.
10. Fırka ( Tümen) komutanı Mustafa Kemal' in " O koca gülleyi
kaldırdığın gibi beni de kaldıra bilirmisin?" sorusuna "Sizin
büyüklüğünüz, ağırlığınız gülle ile ölçülemez. Sizi ben değil dünya
birleşse kaldıramaz" cevabını verir.