ORD. PROF. MÜKRİMİN HALİL YİNANÇ (1898-1961)
[/b]Yurt
ve dünya çapında ün yapmış olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü Ord. Profesörü Mükrimin Halil Yinanç,
Elbistanlı bir ülema ailesinden olan Kadı Halil Kâmil Efendi’nin
oğludur. Malatya, Mardin ve Diyarbakır Kadılıkları’nda bulunmuş olan
Halil Kâmil Efendi Dersin-Çarsancak Kazasında vazife ile bulunduğu 1898
yılında Mükrimin Halil doğmuştur. Asıl adı İbrahim Mükrimin’dir. Baba
ocağında özel tahsil yapan Mükrimin 8-9 yaşlarında Kur’ân-ı Kerim’i
hıfzetmiştir. İlkokula gitmemiştir. Elbistan Rüştiyesi’ne girmiş, sonra
babasının memuriyeti dolayısıyla Malatya Rüştiyesi’ne ve İdadisi’ne,
daha sonra Mardin ve Diyarbakır İdadisi’ne devam etmiş, 1913’de
idadiler liseye çevrilince Diyarbakır ve İstanbul Gelenbevi Lisesi’nde
tahsiline devam ederek liseyi bitirmiştir. 1916’da İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden, 1921’de Mülkiye
Mektebi’nden mezun olmuştur.
Evvelce özel derslerle Arapça ve
Farsça öğrenmiş olduğundan Edebiyat Fakültesi’nde iken, hep İslâm
Tarihiyle uğraşmış ve incelemelerini mümkün olduğu kadar eski
kaynaklara indirmeğe muvaffak olmuştur. Bu çalışmalarında Şerafettin
Yaltkaya, İsmail Sadettin ve Şirvanlı Sadrettin Efendiler’den aldığı
derslerden büyük çapta faydalandığını kendisi belirtirdi.
Tarihçiliği kadar, güzel konuşması, geniş bilgisi ve kuvvetli hafızası
ile ünlüydü. Bilhassa Büyük Selçuklular devri üzerinde gerçek bir
mütehassıstır. T.T.K.’nun kurucu üyelerindendi. Çok zor yazan, fakat
bıkmadan okuyan ve konuşan bir zattı. Mükrimin Halil merhum, daima
üstad diye anılırdı. Hayatı ilmî sohbetlere davetlerle geçer, davet
edilmediği geceler Beyazıt, sonraları Laleli kahvelerine gider;
çevresine biriken her yaş ve sınıftan insanla rahatça konuşurdu. Eski
yazmaları, büyük bir itina ve hüsnühatla kopya ederdi. Arapça, Farsça
ve Türkçesi kuvvetli idi. Fransızca’yı da okuyup anlardı. Hafızası
fevkalâdeydi. İslâm ve Selçuklu, hattâ Osmanlı Tarihi’nin en ufak
teferruatını, hayret edilecek bir genişlikte bilirdi.
İlmiyle
mütenasip eser bırakmadı. Türkiye Tarihini yazacaktı. Selçuklu Devri’ni
bile kaleme alamadı. Anadolu’nun Fethi’ni yazdı bıraktı. Bir de
enver’in “düstur Namesi”ni yayınlayıp değerli bir metha yazmıştı. Çok
fazla olmamakla beraber, makale şeklinde kıymetli etüdleri vardır.
Ancak bir avuç telif, ne Mükrimin Hoca’nın ilmiyle, ne kürsüsü, ne de
kırk yıllık tarihçiliği ile mütenasiptir.
O bir akademik
insandı, ondan tarihî olaylar ve fıkralar değil neticeler öğrenilirdi.
Zira okuduklarıyla kalmamış, tarihin içinde yaşamış ve sentezini
yapmıştı. Tarihî bir olayı anlatırken, yaşadığımız çağda kalmaz,
dinleyenleri anlatacağı çağa götürürdü. Bir dersinde insan üzerinde
konuşurken, “Halife Memun’a göre üç çeşit insan varmış; bir kısmı gıda
gibi her zaman lâzım, bir kısmı deva gibi icabında lâzım, bir kısmı
illet gibi hazer edip kaçmak lâzım” demiştir.
Tarihimizin en
büyük kaybı, Rumeli’yi elden çıkarmamız der, çok üzülürdü, yine;
“görülüyor ki, herkes vaktiyle tecrübe edilmiş, fena neticeler vermiş
hususları bilerek veya bilmeden tekrarlayıp aynı hataları yapıyor.
İnsanların yalnız akıllı olmaları kâfi değil, izanları da olmalı” der,
tarihin önemini belirtirdi.
21.12.1961 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Memleketi Elbistan’daki kültür yuvası lise, kendi adını taşımaktadır.
Eserlerinden bazıları :
Düsturname-i Enverî : 1928
Düsturname-i Enverî'ye Medhal : 1929
Anadolu'nun Fethi : 1934
Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik : 1940
Fezleke Ekvâl El Ahyar Hakkında : 1957
[/b]Yurt
ve dünya çapında ün yapmış olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü Ord. Profesörü Mükrimin Halil Yinanç,
Elbistanlı bir ülema ailesinden olan Kadı Halil Kâmil Efendi’nin
oğludur. Malatya, Mardin ve Diyarbakır Kadılıkları’nda bulunmuş olan
Halil Kâmil Efendi Dersin-Çarsancak Kazasında vazife ile bulunduğu 1898
yılında Mükrimin Halil doğmuştur. Asıl adı İbrahim Mükrimin’dir. Baba
ocağında özel tahsil yapan Mükrimin 8-9 yaşlarında Kur’ân-ı Kerim’i
hıfzetmiştir. İlkokula gitmemiştir. Elbistan Rüştiyesi’ne girmiş, sonra
babasının memuriyeti dolayısıyla Malatya Rüştiyesi’ne ve İdadisi’ne,
daha sonra Mardin ve Diyarbakır İdadisi’ne devam etmiş, 1913’de
idadiler liseye çevrilince Diyarbakır ve İstanbul Gelenbevi Lisesi’nde
tahsiline devam ederek liseyi bitirmiştir. 1916’da İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden, 1921’de Mülkiye
Mektebi’nden mezun olmuştur.
Evvelce özel derslerle Arapça ve
Farsça öğrenmiş olduğundan Edebiyat Fakültesi’nde iken, hep İslâm
Tarihiyle uğraşmış ve incelemelerini mümkün olduğu kadar eski
kaynaklara indirmeğe muvaffak olmuştur. Bu çalışmalarında Şerafettin
Yaltkaya, İsmail Sadettin ve Şirvanlı Sadrettin Efendiler’den aldığı
derslerden büyük çapta faydalandığını kendisi belirtirdi.
Tarihçiliği kadar, güzel konuşması, geniş bilgisi ve kuvvetli hafızası
ile ünlüydü. Bilhassa Büyük Selçuklular devri üzerinde gerçek bir
mütehassıstır. T.T.K.’nun kurucu üyelerindendi. Çok zor yazan, fakat
bıkmadan okuyan ve konuşan bir zattı. Mükrimin Halil merhum, daima
üstad diye anılırdı. Hayatı ilmî sohbetlere davetlerle geçer, davet
edilmediği geceler Beyazıt, sonraları Laleli kahvelerine gider;
çevresine biriken her yaş ve sınıftan insanla rahatça konuşurdu. Eski
yazmaları, büyük bir itina ve hüsnühatla kopya ederdi. Arapça, Farsça
ve Türkçesi kuvvetli idi. Fransızca’yı da okuyup anlardı. Hafızası
fevkalâdeydi. İslâm ve Selçuklu, hattâ Osmanlı Tarihi’nin en ufak
teferruatını, hayret edilecek bir genişlikte bilirdi.
İlmiyle
mütenasip eser bırakmadı. Türkiye Tarihini yazacaktı. Selçuklu Devri’ni
bile kaleme alamadı. Anadolu’nun Fethi’ni yazdı bıraktı. Bir de
enver’in “düstur Namesi”ni yayınlayıp değerli bir metha yazmıştı. Çok
fazla olmamakla beraber, makale şeklinde kıymetli etüdleri vardır.
Ancak bir avuç telif, ne Mükrimin Hoca’nın ilmiyle, ne kürsüsü, ne de
kırk yıllık tarihçiliği ile mütenasiptir.
O bir akademik
insandı, ondan tarihî olaylar ve fıkralar değil neticeler öğrenilirdi.
Zira okuduklarıyla kalmamış, tarihin içinde yaşamış ve sentezini
yapmıştı. Tarihî bir olayı anlatırken, yaşadığımız çağda kalmaz,
dinleyenleri anlatacağı çağa götürürdü. Bir dersinde insan üzerinde
konuşurken, “Halife Memun’a göre üç çeşit insan varmış; bir kısmı gıda
gibi her zaman lâzım, bir kısmı deva gibi icabında lâzım, bir kısmı
illet gibi hazer edip kaçmak lâzım” demiştir.
Tarihimizin en
büyük kaybı, Rumeli’yi elden çıkarmamız der, çok üzülürdü, yine;
“görülüyor ki, herkes vaktiyle tecrübe edilmiş, fena neticeler vermiş
hususları bilerek veya bilmeden tekrarlayıp aynı hataları yapıyor.
İnsanların yalnız akıllı olmaları kâfi değil, izanları da olmalı” der,
tarihin önemini belirtirdi.
21.12.1961 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Memleketi Elbistan’daki kültür yuvası lise, kendi adını taşımaktadır.
Eserlerinden bazıları :
Düsturname-i Enverî : 1928
Düsturname-i Enverî'ye Medhal : 1929
Anadolu'nun Fethi : 1934
Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik : 1940
Fezleke Ekvâl El Ahyar Hakkında : 1957