Allah tarafından her topluma bir uyarıcı gönderilmiştir. O toplumun, gönderilen uyarıcının mesajını anlaması için, toplumu irşad ve ıslah için gönderilen mesajın toplumun diliyle olması zorunludur. Aksi halde farklı bir dille yapılan uyarıya karşı muhatapların itiraz etme hakkı doğardı. Bu tür bir itiraza mahal verilmemesi için Araplara gönderilen ilahi vahyin dilinin de Arapça olması gerekirdi. Allahu Teala, gönderdiği her peygamberi, peygamber gönderilen kavmin diliyle göndermiştir. Kur’an-ı Kerim’deki “Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik, ki onlara açıklasın…” ayeti bu konudaki sünnetullahı bize bildirmektedir. Bu sünnetullah her peygamber zamanında aynen devam etmiştir. İşte bu sünnetullahın sonucu olarak; en son gönderilen peygamberinde Arapça konuşan Araplar arasından çıktığı için doğal olarak O’na ve kavmine gönderilen vahyin dili de Arapça olmuştur. Kur’an-ı Kerim; Arapların üzerinde düşünüp anlamaları için gönderilmiş Arapça bir kitaptır.
Bu genel bilgileri yanlış değerlendiren bazı kesimler; Arapça’nın kutsal bir dil olduğunu zannetmektedir. Bu kesimler dinlerini anlamayan, Müslüman halka ve gençlere, Arapların dillerini öğretmeye çalışmaktadırlar. Bize göre, Türkiye’deki Müslümanların tamamına yakınının dini anlaması için, Arapça’yı bilmesine değil de, dinini kendisine kolay bir metotla öğretecek, ehliyetli eğiticilere ihtiyaçları vardır. Bu eğiticiler olduğunda, Müslüman halk ve gençlik sahih-uydurma karışımından oluşan geleneksel bilgileri öğrenmek zorunda bırakılmayacak ve Kur’an merkezli olan vahy İslam’ına tabi olacaktır. Arapça bilen konunun uzmanı eğiticiler, eski kaynakları okuyup değerlendirmeli ve gerekli gördükleri bilgileri irşat etmek için kendi toplumuna çeşitli vesilelerle aktarmalıdır.
Bu genel bilgileri yanlış değerlendiren bazı kesimler; Arapça’nın kutsal bir dil olduğunu zannetmektedir. Bu kesimler dinlerini anlamayan, Müslüman halka ve gençlere, Arapların dillerini öğretmeye çalışmaktadırlar. Bize göre, Türkiye’deki Müslümanların tamamına yakınının dini anlaması için, Arapça’yı bilmesine değil de, dinini kendisine kolay bir metotla öğretecek, ehliyetli eğiticilere ihtiyaçları vardır. Bu eğiticiler olduğunda, Müslüman halk ve gençlik sahih-uydurma karışımından oluşan geleneksel bilgileri öğrenmek zorunda bırakılmayacak ve Kur’an merkezli olan vahy İslam’ına tabi olacaktır. Arapça bilen konunun uzmanı eğiticiler, eski kaynakları okuyup değerlendirmeli ve gerekli gördükleri bilgileri irşat etmek için kendi toplumuna çeşitli vesilelerle aktarmalıdır.